Sonucu yargısız infaza kadar tehlikeli bir boyuta götüren önyargı genellikle bireylere, düşüncelere yâda belirli bir insan topluluğuna karşı olur. Önyargılar bazen da acele karar vermekten kaynaklanır. Bir iki tecrübeden hemen genel geçer bir hüküm çıkartılır. Bir elma yersiniz ekşi, sulu, kokulu ve tatlı gibi birçok izlenime sahip olursunuz. Fakat her elma aynı değildir. Birçok insan birbirine elma muamelesi yapar ve sonunda da yargılar oluşmadan önyargılar oluşur. Ve o kişinin beyninde benim gibi düşünmüyorsa teröristtir sonucuna kadar götürür. Eğer önyargılar davranışa dönüşür ise, artık bunun adı dışlamadır. Önyargı bazen belli gerekçelere ve ön bilgilere dayansa da, haklı gerekçesi olmadan diğerlerinin kötü olduğunu düşünmek, önyargının nefret boyutudur. Aslında Önyargı bir taraf tutma biçimidir. Sakız gibidir, bir kez bulaştı mı uzar gider, yapışır kalır ve çok şişerse suratınıza patlar. Daha güncel bir örnekle ifade edersek, yemeğin bakmadan tuz atan adam önyargının ordusuna katılmış bir neferdir. Önyargıların etkin olduğu toplumlarda, kendini ifade edebilmek kurak topraklarda gül yetiştirmekten daha zordur. Beyni önyargılı kişilerden oluşan böyle toplumlar, bir tür esir kampındadırlar. Yüz yıl önce ne ise bugün de böyledir. Yüz yıl sonra da böyle olacaktır. Zihnimiz böylesi önyargıların esiri ise hiçbir zaman gerçekleri göremeyiz. Kur’an-ı Kerim'de ‘’Hislerinize uyup adaletten sapmayın’’(Nisa-135) ve Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz (Hucurat-6) buyrularak önyargısız bir yaşam için yol gösterilir. Ön yargı ve peşin hüküm asla İslam’a uygun bir davranış değildir. Bir şey hakkında karar verirken gerçeğine bakmak gerekir. Aksi takdirde farkında olmayarak insanlara iftira atmış olur ki, iftira atmak da çok büyük bir günahtır. Ön yargılı insanların kalbi o kadar mühürlüdür ki bunlara gerçekleri anlatmak; duymayan bir insana konuşarak bir şey anlatmak kadar zordur. Ön yargı özgür düşüncenin önündeki en büyük engeldir. Önyargı insanların kendi düşünceleriyle çelişen gerçekleri çarpıtmasına, yanlış yorumlamasına, hatta görmezden gelmesine neden olur. Tarikatlardaki sahtelikler ve aşırı gurur önyargıyı besleyen en büyük etkendir. Bir zamanlar dört oğlu olan bir bilge kişi varmış. Çocuklarına acele ve erken karar vermemelerini ve önyargılı olmamalarını öğretmek için onları eğitmek istemiş. Her birini sırayla uzak bir yerde bulunan ağacın yanına gidip ona bakmak için göndermiş İlk oğlan kışın gitmiş, ikincisi İlkbaharda, üçüncüsü yazın, sonuncusu sonbaharda gitmiş. Sonra bir gün hepsini bir araya toplamış ve ne gördüklerini sormuş. İlk oğlan ağacın çirkin, yaşlı ve kupkuru olduğunu söylemiş. İkinci oğlan, "Hayır yeşillikle doluydu ve canlıydı," demiş. Üçüncü oğlan başka fikirdeymiş, "Çiçekleri vardı ve kokusuyla görüntüsüyle o kadar muhteşemdi ki, daha önce hiç böyle bir güzellik görmemiştim," demiş. Sonuncu oğlan, hepsinin de haksız olduğunu ve ağacın meyvelerle dolu, canlı ve hayat taşıyor olduğunu bildirmiş. Yaşlı adam oğullarına hepsinin haklı olduğunu söylemiş, çünkü hepsi farklı mevsimlerde bu ağacı görmeye gitmişlermiş. Onlara; "bir ağacı veya bir insanı, kısa bir süre veya bir mevsim tanıdıktan sonra yargılayamayacaklarını ve neye sahip olup olmadıklarını güzelce anlatmış.” İşte bu örnekte olduğu gibi bazı insanlar hayatı ve insanları bir mevsime bakarak yargılıyor. İnsanların inancına, ırkına, cinsiyetine, tuttuğu takıma, yâda arkadaş çevresine bakarak değerlendirmek o son derece yanlıştır. Başkalarının açtığı önyargı yolundan gitmek zorunda değiliz. Atoma bile hükmetmekten bahseden insan, önyargılarına neden hükmedemesin ki?