Büyük Türk Milleti, bilinen beş bin yıllık tarihinde bünyesinden dünyada isim bırakmış, liderler, devlet adamları, kumandanlar, kahramanlar, alimler ve sanatkarlar çıkarmıştır. Bunlardan bazıları, karakterlerinde hem liderliği hem askerliği hem de devlet ve bilim adamlığını birleştirmişlerdir. Türk Milleti, XX. yüzyılda da bünyesinden böyle yüksek vasıflı şahsiyetler ve kahramanlar çıkarmaya devam etmiştir. İşte bunlardan biri de, Türk Dünyası’nın her köşesinde ismini duyurmuş, kendisinden saygı ve sevgiyle bahsettirmiş bilge lider Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ’tir.1917 yılında Türklüğün gözbebeği olan topraklarda, Kıbrıs’ta dünyaya gelmiştir. Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ, yüksek karakterli, atalarına yakışır bir şekilde, çok yönlü olarak kendini yetiştirmişti. O, Askerlik sanatı üzerinde kurmay bir subay, buna ek olarak siyasete atıldığında ise bir siyasetçinin de ötesinde büyük hedef sahibi, ülküler peşinde koşan, kendi ardından da milyonları sürükleyebilen bir lider, bir dava adamı hüviyetine sahip olup, ortaya koyduğu fikirlerle ilim ve düşünce hayatımızda yeni çığırlar açmıştır. Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ, “En asil fikirler, bizim fikirlerimizdir. En meşru, en ahlaklı dava, bizim davamızdır” diyerek Ülkücü Hareket’in “Türk-İslam davası”’nı tarif ediyordu. Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ,80 yıllık hayatında Türk dünyasının her bir köşesiyle ilgilendi. Pek çok Türk coğrafyasını dolaştı. Anadolu’da da ayak basmadık bir yer bırakmadı. Başbuğ Alparslan Türkeş’in dava adamlığı ile daha birçok şeyler yazılıp çizilebilir. Kısaca, Gök kubbede hoş bir Seda bırakabilmek. Yiğitler ölür ama fikirler ve eserleri baki kalır. Aslında siz ölmediniz başbuğum, gönüllerinde yer bulduğunuz, arkanızda bıraktığınız, sizlere fatihalar yollayan ve ruhunuzu şâd eden milyonlarca evladınız yaşıyorsa, sizde yaşıyorsunuz. BAŞBUĞUM, Ruhun Şâd, Mekânın Cennet olsun.